14 Mayıs 2025 Çarşamba
İnsan sosyal bir varlıktır ve yaşamak için sosyal bir çevre, toplumsal bir yapı inşa etme eğimindedir. Bu toplumsal yapı bireyin kendini güvende hissetmesini ağlar, sosyal ihtiyaçlarını karşılar, kendisine rol ve kimlik bulmasına fayda sağlar.
Toplumsal yozlaşma veya çürüme diye tarif ettiğimiz şey ise bu sistemin çözülmesi, zarar görmesiyle beraber önce güven duygusunun zarar görmesi demektir. Günümüzde hızla değişen toplumsal değerler, toplumun kabul ettiği ahlaki ve etik değerlerin büyük bir hızla yok olması bireyin kendisini güvende hissetmesini de olumsuz olarak etkilemekte. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafi konumda sürekli ve uzun savaşların olması sonrasında büyük göç hareketleri, demografik yapılarda oluşan değişimler, göçler sonrası ortaya çıkan kültür çatışmaları ve farklılıklar toplumsal yozlaşma veya çürüme dediğimiz sürecin hızlanmasına sebep olmaktadır.
Sosyal çürüme dediğimiz olay gerçekleştiğinde oluşan güvensiz ortam, toplumun yapısını derinden etkilemektedir. Bireyler arası bağların zayıflaması, sosyal bağların zayıflaması toplumun yapısını derinden etkimekle kalmayıp, ekonomik sistemin de zarar görmesine sebep olmaktadır. Toplumsal yaşama alışkanlığının zamanla kaybolması, bireysel yaşam tarzının ön plana çıkmasıyla birlikte değerler yapısı da hızla değişmekte, yardımlaşma ve başkasının sorununu dertlenme duygusu zamanla yok olmaktadır. Türk milletinin geçmişten gelen güzel huy ve karakterleri de ne yazık ki bu erozyondan nasibini almakta. Zor durumda olanlara yardım, önce ailem, önce milletim anlayışı, kötü durum ve davranışlara müdahale, büyüklere ve toplumsal değerlere saygı gibi bir çok değerimiz eskisi kadar önemsenen değerler olmaktan uzaklaşmakta.
Peki bu çürümeye karşı ne yapılmalı, bu olumsuz gidişat nasıl tersine çevrilmeli sorusunun cevabı nedir?
Öncelikli olarak bu sorunu tarafsız ve sağlıklı bir şekilde tartışabilmek gerekmekte. İçinde bulunduğumuzun durumun doğru tahlili, bizi bu duruma getiren sebeplerin gerçek nedenleri tüm siyasi taraftarlıklardan, dini ve sosyal- kültürel farklılıklardan bağımsız olarak konuşulabilmelidir.
Adalet sistemi tam ve sağlıklı olmalı, birey yaptığı yanlışın cezasız kalmayacağını, bir haksızlığa uğrayacak olursa sistem tarafından sahip çıkılacağını bilmelidir. Adalet sistemine azalan güven, kişinin kendi adaletini oluşturmasına ve kendisini koruyacağını düşündüğü kişi, kurum veya illegal yapılara meyil göstermesine sebep olacaktır. Adalet sistemine güvenen, inanan birey, başka yerden medet ummayacağı gibi yaptığı yanlışın sorumluğunu alması gerektiğini bilecektir.
Ekonomik sistemde kuralların net olası, kişinin kendisini ekonomik olarak da güvende hissetmesi demek, toplumsal yapının korunması demektir. Karnı doyurmak için, çocuklarına bakabilmek için toplumun desteğine inanan birey etik ve ahlaki ekonomik hayatın yerleşmesini sağlayacaktır. Unutmamak gerekli ki batıda ortaya çıkan Reform ve Rönesan hareketlerinin oluşmasında ekonomik güç oldukça etkili olmuştur.
Aile yapısının korunması bence en önemli unsurların başında gelmektedir. Aile yapısının bozulduğu oranda toplumsal yapının da bozulduğunu görüyoruz. Birbirini destekleyen kişinin kendisini güvende hissettiği aile ortamında büyüyen birey hem öz güven açısından güçlü olacaktır hem de toplumsal dayanışmanın önemini bilecektir. Değerler eğitiminin alide başlaması, aynı zamanda Türk Eğitim Sistemine entegre edilmiş olması toplumsal barış ve kardeşlik duygusu için çok önemlidir.
Gelecek nesiller için, ülke ve milletimizin geleceği için bu bahsettiğimiz başlıklar her Türk vatandaşının temel sorumluluğudur. Bu anlayışla çalışan, yaşayan birey yapacağı her işte, her davranışında toplumsal sorumluluğunu bilmeli, başkasında bir talimat vermeden bahsi geçen değerler çerçevesinde hareket etmelidir.